Dünyada her yıl 200 bin’den fazla yeni çocukluk çağı kanseri olgusu görülmektedir. Ülkemizde de her yıl yaklaşık 2500-3000 çocuğa kanser tanısı konulmaktadır. Gelişmiş ülkelerde kanserli çocuklarda tam şifa oranları %80’lere ulaşmış olup ülkemizde bu oran %60’ın üzerindedir. Bu hastalara yönelik destek tedaviler ve yaşam kalitesine yönelik çalışmalar son yıllarda giderek önem kazanmıştır.
Kanserli çocukların %85’i beslenme yetersizliğinin (malnütrisyon) büyük bir halk sağlığı sorunu olduğu ve sıklığının %8-40 arasında değiştiği gelişmekte olan ülkelerde yaşamaktadır. Hem tanı zamanında hem de ardından gelen tedaviler sırasında kilo kaybı, boya göre vücut ağırlığı ile yaşa göre boy oranlarında azalmalar gözlenir. Vücut ölçümlerinde büyük azalmalar olmasa bile beden kompozisyonu ve besin maddelerinin metabolizmasında çeşitli değişiklikler görülebilir. Beslenme durumunun kötü olması kanser tedavisinin gidişatını ve sağkalımı etkileyebilir. Malnütrisyon nedeniyle hastalarda çeşitli komplikasyonlarda artış, bağışıklık sistemi direncinde azalma, hastanede yatışta uzama gibi birçok sorunlar yanında ciddi ek hastalıklar hatta yaşamı tehdit eden durumlar görülebileceği bildirilmiştir.
Kanser hastalarında malnütrisyonun ortaya çıkması kişisel duyarlılığa, yaşa, tümör tipine, tümörün yerine ve kullanılan tedavi protokollerine bağlıdır. Bebeklikte ve ergenlik döneminde büyüme için gerekli enerji ihtiyacı fazla olduğundan bu yaş grubundaki hastalar beslenme yetersizliği ve eksikliklerine daha duyarlıdır. İleri evre veya yayılmış (metastaz yapmış) hastalığı olanlar ile kemoterapisi uzamış olan hastalar daha yüksek risk altındadır. Kanser ile ilişkili iştahsızlık ve ciddi kilo kaybı durumlarının tümör veya bağışıklık sisteminin ürettiği dolaşımdaki sitokin adı verilen bazı maddelerle ilişkisi de bildirilmiştir. Ayrıca dolaşımdaki sitokin adı verilen bu maddeler nedeniyle de iştahın azaldığı bilinmektedir.
Pek çok çalışmada, kanser hastalarının özellikle kemoterapi ve radyoterapi aldıklarında yaşa dayalı standartlara göre daha az besin aldıkları gösterilmiştir. Bu diyetsel değişiklikler nedeniyle negatif bir enerji dengesi ve mikronütrient denilen besin bileşenlerinin eksiklikleri için risk altındadırlar.
Kanserli çocuklardaki iştahsızlık ve ciddi kilo kaybı durumlarının nedenleri arasında öğrenilmiş yemek reddi, damak tadı ve koku duyusunda değişiklikler, bulantı ve ağız kuruluğuna bağlı besin alımında azalma, kemoterapi, radyoterapi veya cerrahi tedavi nedeniyle oluşmuş ağız içi yaralar ve tahrişler, yemek borusu tahrişleri, besinlerin emiliminde bozukluk ve ishallere yol açabilecek barsak iltihaplanmaları, midenin boşalma zamanının uzaması, barsak hareketlerinde yavaşlama ve karın ağrısı, tümörün yaratabileceği barsak tıkanmaları veya basısı, kişinin değişmiş metabolizması sayılabilir. Ayrıca depresyon ile ilişkili iştah azlığı da besin alımında azalmaya yol açan önemli bir faktör olabilir. Bazı hastalarda besin alımının sürdürebilmesine rağmen ilerleyici kilo kayıplarının olması rol oynayan başka faktörleri de düşündürmektedir.
Kanserli çocuklardaki beslenme ve büyüme-gelişme durumlarının izlenmesi ve değerlendirmeleri temel olarak aralıklı yapılan boy ve kilo ölçümleri ile gerçekleştirilmektedir. Yaşa göre vücut ağırlığı, boya göre vücut ağırlığı, üst kol çevresi, deri kıvrım kalınlığı, boya göre ağırlık beslenme değerlendirilmesinde en sık kullanılan ölçümlerdir. Biyokimya tetkikleri için alınan kanlarda bakılan albümin ve prealbümin düzeyleri de çocuklardaki beslenme durumunun değerlendirilmesinde çok önemli bilgi verir.
Kanserli çocuk hastalara beslenme desteğinin ilk tanıdan itibaren sağlanması, izlem süresince durumun yakın izlenmesi normal büyüme ve gelişmenin sağlanması yanında hastaların yaşam kalitesi için de çok önemlidir. Ülkemizde ve dünyada genellikle bu hastalarda vücut ağırlığında düşüklük saptanırsa özel beslenme desteği sağlanmaktadır. Asıl önemli olan malnütrisyon için riskli durumların önceden belirlenmesi ve erken müdahale yapılmasıdır. Kanserli çocukların yarıya yakınının günlük almaları gereken enerjinin %80’den azını alabildiği ve bunun sağlıklı yaşıtlarına göre belirgin düşük olduğu bildirilmiştir. Planlı olarak yapılan beslenme eğitimi yanında ağızdan ve damardan yapılacak beslenme desteği ile kanserli çocuklarda 3. ve 6. aylarda belirgin düzelme saptandığı bildirilmiştir. Erken beslenme desteği ve müdahaleleri ile kanserli çocuk hastaların beslenme durumlarının daha bozulmadan tedavi süresince de korunması çok önemlidir. Beslenme sorunları için çocuklardaki risk faktörlerinin tanımlanması, beslenme alışkanlıkları ve olanaklarının sorgulanıp değerlendirilmesi, besin alımlarının izlenmesi yanında çocuklara ve anne-babalarına planlı beslenme eğitimi ve desteği verilmesi gerekmektedir.
Beslenme desteğine gereksinim olduğu belirlenen hastaya durumuna göre tedavi planı çizilir. Destek için şu seçenekler değerlendirilir: ağızdan alım isteğini ve miktarını arttırma, ağızdan beslenmenin sağlanması, ağızdan beslenme çabalarına karşın alınması gereken enerjiye ulaşılamıyorsa mideye burundan ince bir boru-sonda konularak barsaklardan besleme yapılması ve/veya damar yolundan (özel solüsyonlarla) destek yapılmalıdır. Mide ve barsakları çalışmakta olan çocuklara mümkün olduğunca mide-barsak yolu kullanılarak, yoksa damar yoluyla destek uygulanır.
Kanserli çocukların kemoterapi dönemlerinde hastanede kaldıkları sürece oral alımları daha azdır. Hastane yemeklerini genellikle sevmedikleri, evden getirilen yemekleri daha iyi tükettikleri bilinmektedir. Hastanede kalınan günlerde çocukların ağızdan alımları günlük alınması gereken kalori ihtiyacının çok altında olup gereksinimin ancak 2/3’ünü karşılayabilirler, eve çıkınca bile bu oran ¾’ü pek aşmaz.
Aktif tedavi altında olan kanserli çocukların, kemoterapi aldıkları günlerde ve sonrasında sık ve az beslenmeleri daha uygun olur. Hastanedeki tedavi saatleriyle yemek dağıtım saatlerinin çakışmaması gerekir ve mümkünse çocuklar refakatçileriyle birlikte yemek yemelidir. Besin değeri yüksek gıdaların hazırda bulundurulması ve gün içinde çocuğun canı ne çekerse sunulması gerekir. Ara öğünlerde yüksek protein ve kalori içerikli besinler, puding, fıstık ezmesi, meyveli tatlılar verilebilir. Sıvı içecekler için pipet kullanılabilir. Öğünlerden sonra verilmek üzere ticari olarak temin edilen hazır sıvı beslenme ürünleri de diyete eklenebilir. Değişik tat ve aromalarda hazırlanmış olan ağızdan sıvı beslenme ürünlerinin destek olarak kullanımı günümüzde daha fazla önerilmektedir. Yemeklerin farklı ortamlarda yedirilmesi, yemeğe bir arkadaşın çağrılması da düşünülebilir. Yemek istemeyen çocuklarla tartışmamalı, zorlamamalı ve asla cezalandırma düşünülmemelidir. Tüm önlemlere rağmen ağızdan beslenme ile alınması gereken enerjiye ulaşılamıyorsa mideye burundan ince bir boru-sonda konularak barsaklardan besleme yapılması ve/veya damar yolundan (özel solüsyonlarla) besleme düşünülmelidir.
Mideye burundan ince boru-sonda konularak barsaklardan besleme yapılması (özel beslenme solüsyonlarıyla) beslenme mide ve barsakları sağlam olan hastalarda ilk tercih edilecek yoldur. Yiyemeyen veya yemek istemeyen ancak işlevsel barsağı olan çocuklarda, 1-2 hafta veya daha uzun süre ağızdan besin alınamayacak durumlarda ve baş-boyun tümörlerinde mideye boru-sonda konularak barsaklardan besleme yapılması (özel solüsyonlarla) önerilmektedir. Ağızdan beslenmeye göre birçok avantajı olup tadı kötü bazı besinler de böylece rahatça verilebilir. Ayrıca belli ürünlerin istenilen miktarda ve zamanda verilebilmesi de mümkün olur.
Mideye burundan ince boru-sonda konularak barsaklardan besleme yapılmasının damar yolu ile beslenmeye göre bazı avantajları vardır: daha fizyolojiktir, karaciğer atlanmaz; uygulaması daha kolay, pratik ve güvenlidir; daha az komplikasyonlu olup gelişen komplikasyonların ciddiyeti daha azdır; bağırsağın işlevlerini sürdürebilmesi için uyarıcıdır; ayrıca damar yolu ile beslenmeye göre çok daha ucuzdur.
Bunlar da İlginizi Çekebilir
Kanser tanısı konulan çocuklar hastalık seyri boyunca değişik derecelerde a…
Devamını OkuLenf bezleri veya bezeleri tüm insanlarda doğumdan itibaren tüm vücudu…
Devamını Okuİnsanlarda sırt omurgası omurlar, omurilik ve beyin-omurilik sıvısından oluşur. Omurl…
Devamını Oku